İsrail ve İran neden birbirine gerçekten zarar vermiyor?
İsrail İran’a neden saldırıyor? Size bir harita göstereyim. Bu gördüğünüz kırmızı nokta Ortadoğu’da nükleer silaha sahip tek devlet, İsrail. Ve İsrail başka hiçbir devletin nükleer güce sahip olmasını istemiyor. İsrail İran’a bu yüzden saldırdığını söylüyor. Aslında ABD istihbaratına göre İran nükleer silah üretmiyor ve 2003’te durdurdulan programı tekrar başlatmadılar ama Netenyahu bunun gerçekleşmesinden 30 yıldır korkuyor. Netenyahu nükleer – kolaj Yükselen tını aniden Bombalarla kesilebilir, müzik değişir İsrail İran’a yönelik bugüne kadarki en sert saldırılarına başladı ve nükleer tesislerini bombaladı. . . İran da İsrail’e bugüne kadarki en ciddi cevabını verdi…
İsrail’in başkenti Tel Aviv ilk kez bu kadar çok füzenin hedefi haline geldi. Peki İsrail gerçekte İran’a neden saldırdı, ABD’nin savaşa dahil olmasını neden istiyor ve bu savaş Ortadoğu’yu nasıl şekillendirebilir? -Jenerik- İsrail 7 Ekim’den bu yana sadece Filistin’i işgal etmekle kalmadı. Aynı zamanda en büyük düşmanı İran’ı da oldukça zayıflattı. 2024’ün Mayıs ayında dönemin İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Bindikleri helikopter ABD yapımıydı ve İsrail’in müttefiki Azerbaycan’dan dönüyorlardı. İran bu kazanın şokunu atlatamadan İsrail, İran’ın belini kıracak bir dizi operasyona başladı. Önce İran’ın Lübnan’daki gücü Hizbullah’ın üst düzey komutanlarını öldürdü, Hizbullah’a ait çağrı cihazlarını koordineli olarak patlattı ve Hamas Lideri İsmail Haniye’ye Tahran’da, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’a da Beyrut’ta suikast düzenledi. İsrail’in 2025’te İran’a karşı başlattığı saldırılar nükleer tesislerle birlikte üst düzey İranlı komutanları da hedef aldı. Hatta bir İranlı komutanı kaldığı binanın dairesinde nokta atışı vurmayı başardı. Bütün bunlar İsrail için bir istihbarat başarısıydı ama aynı zamanda İran’ın istihbarat zaafiyeti olduğunu gösteriyordu. İran Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, “Mossad’a karşı kurduğumuz birimin başı da Mossad ajanı çıktı!” demişti. İsrail istihbaratı İran’ın içine nasıl bu kadar sızabilmişti? Yıllardır denildiği gibi İsrail-İran arasındaki çatışma bir danışıklı dövüş olabilir miydi?
İran Devrimi’nin dini lideri Humeyni, İran Şahı Pehlevi tarafından sürgüne gönderilmeden önce ABD hükümetine mesaj göndermiş ve ABD’nin İran’daki çıkarlarına karşı olmadığını açıklamıştı. 1978 yılında İran halkı ekonomik, siyasi ve dini baskılarla boğuşuyordu, ABD’nin İran Büyükelçisi William Sullivan ABD Dışişleri’ne “İran Şahı’nın otoritesinin epey azaldığını ve halkın desteğini neredeyse kaybettiğini” yazdı. İran ordusu grev yapan halkı ya kan dökerek üretime zorlayacak ya da dindarlarla uzlaşmaya varacaktı. Ama dindarlar Humeyni etkisindeydi, yani uzlaşma sadece Humeyni’nin istediği gibi Şah’ın gitmesi ve monarşinin yıkılarak İslam Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle mümkün olacaktı. ABD Başkanı Carter ilk başta bu öneriyi reddetti ama daha sonra halkın öfkesini dindirmek için Şah’ın düşmesi gerektiğine ikna oldu ve Şah Pehlevi’yi ABD’ye tatil yapması için davet etti. Dini lider Humeyni artık İran’a dönebilirdi ama Şah taraftarı askerlerin darbe yapmasından korkuyordu. ABD Humeyni için bu sorunu da çözdü. Humeyni, ABD Başkanı Carter’a biri Amerikalı iki iş adamı gönderdi.
Bu iş adamları Carter’ın İran ordusundaki nüfuzunu kullanarak Humeyni’nin Tahran’a güvenli şekilde inmesine izin verilmesini istediler. . . Humeyni Air France uçağıyla Paris’ten Tahran’a geldi ve coşkulu kalabalık tarafından karşılandı. İran Krallığı devrimden sonra İran İslam Cumhuriyeti haline geldi ve İsrail’i küçük şeytan, ABD’yi de büyük şeytan olarak ilan etti. Humeyni ABD yönetimini kandırmış gibi gözüküyordu ama hem küçük hem de büyük şeytanla ilişkisi arka planda devam edecekti. Devrimden hemen sonra Irak-İran Savaşı başladı. Saddam yönetimi, İran’daki yeni Şii devletin Irak’taki Şii nüfusu kışkırtmasından çekiniyordu. Savaş 1988 yılına kadar tam 8 yıl sürmüştü. ABD görünürde Irak’ı destekliyordu ama 1986’da İrangate skandalı patladı. Neydi bu İrangate skandalı? ABD’nin açıktan Irak’ı desteklerken, arka planda İsrail üzerinden İran’a silah sattığı ortaya çıktı. Savaşın başında CIA, ABD çıkarları için en iyi sonucun iki tarafın da kesin bir zafer elde edememesi durumu olduğunu söylemişti. Bu yüzden ABD, iki tarafı da destekleyip savaşın uzamasını neden olmuş, hem Irak’ın hem de İran’ın zayıflamasını sağlamıştı.
Tabi İran’a gizli şekilde silah satan sadece ABD değildi. İsrail de Amerikan silahlarını gizlice İran’a satıyordu. 1986’da bu silah ticareti ortaya çıktıktan sonra hatta savaş bittikten sonra bile hem ABD hem İsrail silah tüccarları üzerinden İran’a silah satmaya devam etmişti. Her ne kadar İran, ABD ve İsrail’in yeni düşmanları listesine girse de henüz gerçek bir tehdit olarak görülmüyordu. ABD ve İsrail için o dönem en büyük tehdit Irak’taki Saddam rejimiydi. 1996 yılında Başbakan Netenyahu’ya İsrail’in güvenliğiyle ilgili bir rapor sunuldu. Raporun genel mantığı şuydu; İsrail’in güvende olması için Ortadoğu’daki diğer devletlerin istikrarsızlığa sürüklenmesi gerekiyordu. Örneğin Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesi İsrail için stratejik bir hedefti. Çünkü Irak tehdidi ortadan kalkınca Suriye zayıflayacak, böylece Lübnan, Hizbullah ve Filistin’le ilgili hedeflerine ulaşması engellenmiş olacaktı. İsrail bu hedeflerine ABD’nin yardımı olmadan ulaşamazdı. Ne tesadüf ki dönemin ABD Başkanı Bush’un ekibi, ABD’nin güvenliğini İsrail’in güvenliğiyle bir tutan kişilerden oluşuyordu. Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Dışişleri Bakanı Rumsfeld gibi kişilerden oluşan bu ekip, 2001’deki 11 Eylül saldırılarından tam bir yıl önce bir rapor yazdılar. Raporda ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirmesi gerektiğini, bunun için de Pearl Harbor saldırılarına benzer hızlandırıcı bir olaya ihtiyaç olduğunu yazmışlardı. Aradıkları saldırı rapordan tam bir yıl sonra 11 Eylül’de geldi ve ABD Irak’ı işgal etmek için geçerli bir sebep buldu. Zaten geçerli bir sebep olmasa da, ırakı işgal etmeye karar vermişlerdi.
İsrail’in istediği gibi önce Afganistan sonrasında Irak işgal edildi, Saddam Hüseyin devrildi ve Irak üçe bölündü. İlginç olan, Irak ve Afganistan’ın işgaline İsrail kadar sevinen ve İsrail kadar kazanç sağlayan bir devlet daha vardı, İran. Ve İran’ın iki cumhurbaşkanının itiraf ettiği gibi İran hem Afganistan’ın hem de Irak’ın işgalinde ABD’ye yardım etmişti.
Hatemi: “Taliban bizim düşmanımızdı. Amerika da Taliban’ı düşman addediyordu. Eğer Taliban’ı devirirlerse bu İran’ın çıkarına olacaktı. “
İran ABD’ye ve İsrail’e sadece gizli yollarla yardım etmiyordu. Hizbullah’ın kurucularından Şeyh Tufeyli’nin itiraf ettiği gibi İran ve İsrail aralarındaki gerginliği bilerek tırmandırıyor böylece iki taraf da çıkarlarına daha rahat ulabiliyordu. ABD kimyasal silah yalanıyla Saddam’ı devirdi ve Irak’ı yerle bir etti. Nükleer silah geliştirdiğini söyledikleri İran’ı yerle bir etmemelerinin sebebi, ABD ve İsrail’e düşman bir İran’ın varlığının ABD ve İsrail’in bölgedeki nüfuzlarını artırmasına ve saldırılarını meşrulaştırmasına yardımcı olmasıydı. Irak işgalinden sonra Arap Baharı başladı ve İsrail’in istikrar istemediği bütün devletlerde rejimler yıkıldı: Libya, Tunus ve Mısır. Sıra İsrail’in 1996’daki raporda zayıflatmaktan bahsettiği Suriye’ye geldi. Ama Suriye’de süreç tıkandı. Esad karşıtı muhalefetle başlayan süreç 13 yıl sürecek bir iç savaşa döndü. Sürece ABD’nin desteklediği PYD ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin girmesi iç savaşı genişletti; Rusya, ABD, Türkiye, İran ve Körfez ülkelerinin de dahil olmasıyla içinden çıkılmaz bir soruna dönüştü. Ta ki dünyada farklı savaşlar çıkana kadar. Rusya’nın Ukrayna ile savaşması, Rusya’nın Suriye’deki varlığını zayıflatırken İsrail’in Filistin’e işgalinden sonra İran’a ve ona bağlı Şii gruplara yaptığı saldırılar da İran’ın Suriye’de varlığını kaybetmesine yol açtı.
Böyle bir boşluk Türkiye’nin arka planda destek sağladığı muhalif grupların birkaç hafta içerisinde Şam’a kadar ilerleyerek Esad yönetimini devirmesiyle son buldu. Irak devrildi, Suriye’de 13 yıllık kriz şimdilik çözüldü ve İran’ın bölgede oluşturduğu Direniş Ekseni’nin de kırılmasıyla, İran son bir darbeye açık hale geldi. İsrail Filistin ve Gazze’de uyguladığı katliamla her geçen gün dünyanın tepkisini daha fazla çekiyor ve bugün bütün dünyada İsrail karşıtlığı en yüksek seviyede. Bu yüzden İsrail Filistin’deki savaş bitmeden İran tehdidini tamamen kaldırmak ve olabildiğince kazançlı çıkmak istiyor. Evet, İsrail ve İran bugüne kadar yapay gerginlikler üreterek birbirilerini daha güçlü hale getirdiler ama şimdi İsrail’in İran’dan başka vuracağı bir hedef kalmadı. Ve İsrail Tahran’ı bombaladıkça İran da hayatta kalabilmek için ilk kez İsrail’e ciddi karşılık verdi ve Tel Aviv’e füzeler gönderdi. İsrail daha önce olduğu gibi İran’a tek başına saldırmak istemiyor ve daha da önemlisi İran’ın yer altına saklanmış tesislerini vurabilmek için ABD’nin desteğine ihtiyacı var. İran’ın Fordo Nükleer tesisleri yerin epey altında ve sadece ABD’nin sahip olduğu sığınak delici bombalarla ulaşılabilir. Bu bombaları da sadece ABD’nin sahip olduğu hayalet bombardıman uçakları taşıyabiliyor. Bu yüzden İsrail bu operasyonu ABD’nin yapmasını istiyor ama Trump buna karşı mesafeli. Çünkü İran’ın kaybedecek bir şeyi kalmadı ve olası bir ABD saldırısında, İran ABD üslerine saldırabilir ve ABD kendisini ne zaman biteceği belli olmayan bir savaşta bulabilir. Ancak Donald Trump bitmek bilmeyen savaşları sona erdirme vaadiyle seçilmişi.
Burada birkaç olası senaryo var. Birincisi müzakere Trump gerilimi artırmak istemezse, askeri müdahele yerine nükleer müzakereler konusunda İran’ı ikna etmeye çalışabilir. İran da böyle bir savaşa hazır olmadığı için anlaşmaya yakın olacaktır. İkinci olasılık, savaş Trump yönetimi askeri operasyonun başarılı olacağından gerçekten emin olduğunda operasyon emri verebilir. Tabi böyle bir durumda “Önce Amerika” söylemini terk edeceği için ABD halkının desteğini kaybetmeye hazır olmak zorunda. Ama İsrail’in Trump’ı İran’a saldırmaya mecbur bırakacak bir kartı olabilir. Şantaj kartı. Trump, Elon Musk ile yaşadığı tartışmadan sonra Musk Epstein’in pedofili dosyalarında Trump’ın da olduğunu yazmıştı. Epstein’in Mossad ile bağları düşünüldüğünde İsrail Trump’a Epstein davasıyla şantaj yapabilir. Peki ABD, İsrail’in İran’la savaşına dahil olursa ne olur? Trump hem dünyada hem de ülke içerisinde ABD’nin zaten kötüleşmiş olan imajını tamamen bitirebilir. Eğer böyle bir savaş başarılı olursa İran büyük ihtimalle parçalanacak ve rejim değişikliği gündeme gelecektir.
Ve böyle bir rejim değişikliği için ABD ve İsrail’in elinde bir aday var, Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi. Rıza Pehlevi ABD ve İsrail’deki toplantılarda İran’ın veliaht prensi olarak tanıtılıyor. Rıza Pehlevi de İsrail-İran çatışması devam ederken ortaya çıktı ve rejim değişikliğine hazır olduğunu söyledi. Eğer İran’da rejim düşer ve yerine ABD, İsrail ve batıyla ilişkileri iyi olan bir yönetim gelirse bu sadece Ortadoğu’daki değil dünyadaki bütün dengeleri de değiştirecektir. Batıya yakın bir İran, Çin’in ve Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığını ciddi şekilde zayıflatacak, ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki kontrolünü daha da artıracaktır. Bu ABD ve Avrupa’nın tekrar yakınlaşmasını sağlayabilir. Çünkü enerji yolları baştan çizilecektir. İran’ın petrol ve doğalgazı Avrupa pazarına tekrar ulaşma şansı yakalayacak ve Avrupa için alternatif tedarik kaynağı haline gelecektir. Aynı zamanda İran enerji kaynakları Rusya’ya bir alternatif oluşturacak bu da Rusya’nın enerji pazarındaki payını azaltacaktır. Bölgede varlığını artırmış bir ABD ve İsrail, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını elde etmeye daha çok yaklaşacak, Avrupa’ya ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayarak ilişkilerini güçlendirecektir. Tabi böyle bir durumda enerji yollarının İsrail mi yoksa Türkiye üzerinden mi Avrupa’ya ulaşacağı sorunu ortaya çıkacaktır. Ticaret koridorları yeniden hesaplanacaktır. Batıdan dışlanmış İran, Çin’in İpek Yolu Projesi’nde hem kara güzergahındaki konumu hem de limanlarıyla kritik bir role sahipti.
Eksen değiştiren bir İran, Çin’in İpek Yolu’ndaki hesaplarını bozabilir. Böyle bir durum küresel ticaret yarışında Çin’in konumunu zayıflatabilir. Asıl sorun, düşmansız yaşayamayan İsrail, İran’dan sonra geriye kalan tek güçle, yani Türkiye ile rekabete girecektir. 1996’da Netenyahu’ya sunulan raporda Türkiye müttefik olarak görülüyordu ve Türkiye’nin desteğiyle Suriye’nin zayıflatılması hedefleniyordu. Çünkü 1979’da İran’da devrim gerçekleştikten bir yıl sonra Türkiye’de askeri darbe yaşanmış ve darbeyi anlayışla karşıladığı için ABD’ye minnettarlığını sunan askeri bir yönetim Türkiye’de iktidara gelmişti. Yani ABD İran’daki devrimden sonra bölgedeki güçlü müttefiki İran’ı kaybetmişti. Sonraki yıl bölgenin en güçlü devleti Türkiye’yi darbeyle yanına çekmesi şaşırtıcı değildi. Ancak bugün İsrail’in tehdit olarak gördüğü bir Türkiye var. Çünkü tarihsel ve dini kimliğini yeniden sahiplenen Türkiye, İsrail’in bölgedeki çıkarlarına engel oluşturacaktır. Örneğin İsrail, tekrar istikrara kavuşmaya çalışan Suriye’de Türkiye’nin rolünü artırmasını istemeyecektir. Bölgede Filistin’i savunan tek ülke Türkiye kalacağı için, Türkiye er ya da geç İsrail’le karşıya kalacaktır. Bu senaryolar çoğaltılabilir ama bugün konuşulması gereken İsrail’in Filistin’deki katliamına tüm dünyanın gözü önünde hala devam ediyor olması. İsrail Filistin’i işgal ederken bile kendisini mağdur gösterebildiği için Lübnan’a, Suriye’ye ve son olarak İran’a saldıracak bahaneleri buldu. İran Devrimi’nden bugüne kadar İran, ABD ve İsrail’e düşmanlık ederek kendi nüfuzunu artırırken, ABD ve özellikle İsrail de İran’ı bahane ederek bölgedeki eylemlerini meşrulaştırdı.
Ancak bugün İsrail, Filistin’deki katliamlarını unutturmak için İran’a sert şekilde saldırıyor. İran da varlığını sürdürebilmek için karşılık vermek zorunda kaldı ve İsrail’e en ciddi saldırılarını yaptı. Gazze’yi dünyanın en büyük açık mezarlığına dönüştüren İsrail, ilk kez kendi topraklarına düşen füzelerle Gazze’li çocuklara yaşattığı korkunun benzerini tatmış oldu. Böylece tüm dünya gördü ki, İsrail bütün teknolojisine ve bütün savunma sistemlerine rağmen vurulamaz ya da dokunulamaz değil. Ve kaderin bir cilvesi, dün düşmanınıza gizlice sattığınız silahlar, bugün birden bire size doğrultulabilir.